KAÇ ZİL KALDI ÖRTMENİM

Posted in , ,

“Kaç Zil Kaldı Ötmenim” salt formel bir eğitim dönemini ve eğitmenin hayatını sunmayan aynı zamanda seçenekli bir yaşamın ortasında kalmış ismini öğrenemediğimiz bir baş karakterin çelişkili sirkülasyonunu da sunan bir eser. Elyaf yastıklı bir şehirden çıktıktan sonra realitenin kol gezdiği bir başka şehre öğretmenlik yapmaya giden bir karakterimiz var. Şehre tutunabilmek için suni olmayan duygulardan sıyrılan ve Mehmet adlı beyaz atlı prensin literatürleri arasında debelenmeye başlayan bir serüven, kitabı ikiye ayırarak okumamıza neden oldu.

Başlangıçta aynı okulun tenefüslerinde Elfida’nın sadece solfej kısmını birlikte dinleyebilmiş ve birbirlerini bu kadar tanıyabilmiş birlikte dinledikleri müziğin sadece bu olduğu, yaşayan iki karakter tahayyüllerimize düştü. Kendimize uydurduk tabiri caizse. Birimiz Mehmet diğerimiz ise adı bilinmeyen bayan baş karakter. Ama kitabın ileriki bölümlerinde ikircikli tavırlarıyla gönlünün tozunu dumana katan bayan baş karakter, elyaf yastıklı şehrine geri döndüğünde bir anda idealist olup çevresinin yarattığı tsunamide boğulmuştur. Kendisine inanan bir insan yaratmayı başaran karakterimiz aynı zamanda gidişini sadece bir baş hareketiyle onaylattırdığı bir aşık aynı zamanda bir enkaz bırakabilmeyi başarmıştır.


Mekan ve sınır kavramının sadece belleklerimizde farklılık yaratmayı başarmış birer spesifik kavram olduğunu bize kanıtlayan yazar, Mehmet adlı karakterin kalbini kendisine sınır etmiş ve içinde yaşadığı savaşla ne yazık ki sonradan mülteci olmuş bayan baş karakterin debdebelerini çok mümkün bir bakış açısıyla aktarmıştır.

SÖYLEYECEKLERİM VAR (ADEM BİLİCİ)

Posted in , ,

Otuz altı ayrı başlık bulunan bu kitap deneme tarzında ele alınmıştır.
Başlıklardan bazıları şunlardır;

*Akıl ve Cesaret
*Biz ve Diğerleri
*Devlet, Din ve Cemaat
*Köy okulları
*Politika üzerine
*Sanal alem ve biz
*Toplumun gözündeki kadın

Ben eseri okurken yakın dostum olan Adem Bilici’yle karşılıklı muhabbet ediyormuşum gibi rahatladım. Adem bütün söyleyeceklerini söylemiş de bana, bize fikrimizi soruyor gibi olmuş. İçini sorgulayarak dışa vuran yazılar gayet anlaşılır bir şekilde işlenmiş. Kitabı okurken ne demek istedi demeyeceğiniz bir akışta ilerlersiniz. Sorun neydi diye kök aratmayacak ve sizi girdaplarda boğmayacak yazılar bunlar. Eserleri değerlendirirken dikkat ettiğim farklı bakış açısı arayışını burada da sürdürdüm. Örnek vermek gerekirse; “Korku” kavramı üzerinde işlenen şu tespit gayet toplumun kendisine zorla benimsetmeye çalıştığı bir durumdan sıyırtılmış. Bilici şöyle aktarıyor; “Korku, bazı durumlara karşı daha dikkatli olmamızı sağlıyor. Daha iyi stratejiler geliştirmemizin temelinde yatan sebep korkudur. Korku gerekli ama korkaklık gereksizdir.”

İnsanların patır patır öldüğü şu dönemde silah piyasasının yelpazesi genişlemiştir malumunuz. Sermaye piyasası kurulunda yeteri kadar değer bulamayan bir silahı, hakkı yenen bir silahı Bilici şu sözlerle aktarmış; “Aklınız en büyük silahınızdır. Mermileri sabır, hoşgörü, değer verme ve sevgidir. Bunların barut kokusu da yok, ne güzel değil mi? Bu silahınızın bakımı ise çok kolay, sürekli hareket halinde olmak.”

Sanırım çok kişinin tecrübe kazanamadığı aşk üzerine konuşmak büyük ustalık istiyor. Söyleyeceklerim Var adlı bu eserde Sayın Bilici aşk üzerine yazarken kendisiyle çelişen noktalara kalem basmış. Şöyle ki Semih adlı bir arkadaşının “aşk yüzsüzlüktür” sözüne katıldığını belirtip aynı zamanda aşkın, sevginin ileri boyutu veya aşırı hali olduğunu söylüyor. Devamında aşk üzerine hummalı sözler sarf eden Bilici yüzsüzlüğe katıldığını belirtirken neyi kastetti anlamadım.

Günümüzün en yoğun gündem oluşturan cemaat meselelerini üniversite yıllarındaki tecrübeleriyle aktaran Bilici ilginç bilgiler paylaşmış. Bu bölümü kitabın değerli okuyucularına bırakmakta fayda var sanıyorum. Bu başlığı sadece tecrübeyle ele almış deyip geçelim. Yalnız şu tespiti belirtelim “ilmi siyaset” diye kabzası yırtık hançer saklama girişimlerine Adem Bilici şu yorumu getiriyor; “İlmi yürek ve ilmi cesaret”…

Söyleyeceklerim Var adlı bu kitapta anlatım ve üslupla ilgili şu eleştirileri yapmak istiyorum. Anlatım deneme tarzındayken bir anda tartışmacı bir üslup takınılıyor ve okuyucunun bazı fikirleri sorgulanıp ikna girişimleri oluyor. Anlatım olağan akışında olursa okuyucuya kendi payını çıkarma fırsatı verilirse daha sağlam olur düşüncesindeyim. Anlatımlarda “demem o ki” cümleleri söylem tekrarlarına ve cümleleri bir sütuna bağlama işlevi görüyor. Eğer cümleler bağlanırsa anlatım kısırlaşır. Ben bunu böyle değerlendiriyorum.

Aşırı şikayet sezintisi alabileceğiniz yazılarla karşılaşabilirsiniz. İnsanoğlunu insana anlatmak pek zordur elbette. Onu ona şikayet etmek ise bifaydadır. Küçükbaşa sen küçükbaşsın çok çiğne gevişini iyi getir sütün beyaz olsun demek faydasızdır. Bu bahtiyarlığa erişmek için yazılardaki aşırı şikayet girişimi okuyucu tarafından olumsuz karşılanabilir.
Üniversite ve işsizlik üzerine ele alınan konu bana göre fiyasko. Erk eleştiriciliği yapılan yerde erki ve prensipleşmiş politikasızlığını haklı görmek haksızlıktır. İş beğenmeyen gençlerden dem vurulması yanlıştır. Kefeye konulan milyonlarca insan var ve mağduriyet erkin işine yarayacak bir durumda. Bu konu hakkında daha olgun yaklaşımlarla çözümleme yapılması iyi olurdu. Kitap elbette bir deneme ama tartışmacı tavırlar takınılıp okuyucuya madem soru sorulmuş ben de eleştirimi böyle yapmak istiyorum.

Evet otobüs yolculukları da bu kitapta işlenen başka bir konu. Uzun yolculukların en çekilmez unsurlarından olan muavinlere samimice değinilmiş. Bu sene en son yolculuğumda karşılaştığım muavin faciası tüm sıcaklığıyla beynimde yer etti. Bu başlık anılardan sözü açıp beni de anılara ram eyledi.

Eğitim ile ilgili Bilici çok güzel bir konuya değinmiş. Eğitim ve politikayı birbirinden kesin ve kati bir çizgiyle ayırması fikirlerin yerini bulmasını sağlamış. Ben de eğitimin ancak hizmeti olur ikiyüzlülüğü olmaz diyerek Sayın Bilici’ye katıldığımı belirtmek istiyorum.   


Genel olarak değerlendirmelerim bu şekilde. Kitabı alıp okuyup fikir edinmek gerekir. Değişik bakış açılarına açıksanız kesinlikle öneririm vesselam.

http://www.edebiyathaberleri.com/kose-yazisi/281/soyleyeceklerim-var-adem-bilici.html

VAHDETİ VÜCUD VE MEVCUD (MUHAMMED SALİH YEŞİL)

Posted in , ,

Bu kitap 1920-21 yıllarında kaleme alınmıştır. İstanbul Beyazıt Kütüphanesinde bir velayetname aranırken rastlanılan ve sadeleştirilip Revak Yayınları tarafından okuyuculara aktarılan bir eserdir.
Muhammed Salih Yeşil 1874 Erzurum doğumludur. 1954 yılına dek yaşadığı, gördüğü, görüştüğü çok kimseler olmuştur. Hayatında dikkatini çeken şu kısımları kitabın takdim kısmından alıyorum; Muhammed Salih Efendi, Birinci Dünya Harbine kendi isteğiyle katılır. İki yıl Kafkas Cephesinde savaşır. Erzurum Rus tarafından işgal edilince İstanbul’a göçer. Kurtuluş Savaşı dönemlerinde bir ara tutuklanır ve yetmiş beş gün yatar. Atatürk’e suikast girişimi iddiasıyla tutuklanmıştır. Yazıları ve çeşitli tartışmaları hasebiyle dönemin muhalifleri evini yakmak istemişlerdir.

Kitapları arasında “Farmasonlar ve Maksatları” ilgimi çekti.

Başlıkta adı geçen Vahdeti Vücud ve Mevcud’tan altını çizdiğim birkaç cümleyi sizinle paylaşalım;
·         Ey İnsan, dünyada vahdetten daha açık ve vahdetten daha gizli bir şey yoktur. Nitekim Efendimiz şöyle buyuruyorlar “Bazı ilimler gizli bir suret gibidirler...”
·        
    Ey mümin, tevhidin sırrı kendi vücudunun varlığı zannından kurtulmandır “La İlahe İllallah” demek, bu zandan kurtulmak içindir.

Muhammed Salih Yeşil akaid ilminden eser veren Aziz Bin Muhammed En Nesefi ve müffesirlerinden İsmail Hakkı hazretlerinin rivayetlerinden şunları aktarır;
·         
    Hazreti Ebubekir derki; “Ben Allah’ın tecelli etmediği bir şey görmedim”. İmam Ali (ra) ise; “Ben görmediğim rabbe ibadet etmem” buyurmuşlardır.

Evet bu kitabı okurken hemen cenabı zülcelalin şu İsra Suresi 72. Ayette şöyle buyurduğu alt satırda aktarılıyor; “Bu alemde ilahi tecellileri göremeyen kimse dünyada kör olduğu gibi ahirette de kördür…”


Bir hadisi kutside cenabı hakkın şöyle buyurduğundan bahsedilir; “İnsan benim sırrımdır, ben insanın sırrıyım”.

http://www.edebiyathaberleri.com/haber/1642/edebiyathaberleri-oneriyor-vahdet-i-vucd-ve-mevcd.html

Peygamber Rüyası- Sacit Onan'ın Sesinden

Posted in ,


SESSİZ HARFLER (CEMAL ŞAKAR)

Posted in , ,


Bir öykü antolojisi olan bu kitapta öyküler harf devrimi dosyası şeklinde bir araya gelip vücud bulmuş. Kitapta yirmi dört öykü yer almakta.
İşte onlardan birkaç hisse;

“Hasan Aycın / Elifbe” adlı öyküsünde camiye gidip Kur’an öğrenirken köy hocasının bir şeyler anlatmaya çalışan içine eğiliyor. Hocasının o zaman anlatmaya, arz etmeye çalıştığı harf devriminin netice-i emaresini büyüyünce anladığını, daha iyi anladığını görüyoruz. Hasan Aycın, ebced çıkarma serüvenini ayrıntısıyla anlatmış. Kendisinden kırk sene sonra bende köy imamının yanında ebced, hevez, hütti, kelemen dediğim günlerime uğramış oldum. Öyküde Aycın bir çocuğun imama “Ebced ne demek hocam” diye sorduğunu ve imamın da “Eb baba ced dede demek, şimdi ezberleyin sonra anlarsınız” dediğini, ironiyi tüm şekliyle ortaya sererek anlattığını aktarır.

“Yunus Develi / Matbacının Bir Oyunu” adlı öyküsünde elif’ten-ye’ye kadar tüm devrik alfabeyi konuşturur. Dağdan gelen ‘a’ nın bağdaki ‘elif’i kovduğunu anlatır. Seyirciler arasından daha doğrusu tüm seyirci beyinler arasından zorla çıkarılmaya çalışılan ‘ayn’ın alfabedeki endamıyla ‘çatlayın emi’ diye devrimci harflere sitemi söz konusu olan en kısa feveran olur.

“Yıldız Ramazanoğlu / Oyuncunun Epik Hali” adlı öyküsünde karakterlerinden birine şu muhteşem cümleyi kurduruyor;  ‘Secde eden, kıyama duran, rükua eğilen, insicamla birbirine ulanan harfler başka bu yeniler başka...’

“Cihan Aktaş / Eksik Birkaç Harf ve Annem” adlı öyküsünde devrimin evlerinin içinden geçen bir ailenin bilinmeyenlerini aktarıyor. Öğretmen Dede karakterinin eksik olan harflerle daraltılmış bir boğaz yapısına sahip ve istikrazi bir beyin külliyatının neşredilmesine olan itirazları anlatılıyor. Direnciyle saf tutan dede nihayet kitaplarını ayrıştırmaya karar verir. Herhangi bir arama yapılırsa ve eski alfabeli olanlar bulunursa diğer kitapları da tereddütsüz yakarlar diye korktuğu için ayırmaya çalışır devrik alfabelileri. Herhangi bir kontrol veya gönüllü ihbarcıların esame okumaları nitekim sıkmış o vakitler. Hikayenin sonunda dışarıda ayırılmaya çalışılan tüm kitaplar bir sağanak yağmurla baş başa kalırlar. Hikayeyi okuduktan sonra ben bu işi tümden bir bulutun ihbarı olarak değerlendirdim.

“Sadık Yalsızuçanlar / Harflerden Bir Güz” adlı öyküsünde telefonun iki ucunda bulunan kişilerin konuşmalarını yazıyor. Telefon açan Kemal, Selim’den harf evrimi ile ilgili bir öykü yazmasını ister. Konuşmaları uzun sürer bu iki karakterin. Telefondakiler konuşurlarken bilgilendiriyorlar da ve güzel anektodlar düşüyorlar. “Harflerin ümmet olduğunu söyler İbni Arabi”. Telefon kapanmadan önce Kemal yazılacak olan öykünün isim babalığını da yapar “Harflerden Bir Güz Olsun” der Selim’e. Şimdi yukarıya bu hikayenin ismine tekrar bakın.

“Recep Şükrü Güngör / İnsan Dilinin Altında Gizli” adlı öyküsünde kahramanlarını iki profesör olarak seçer. Profesörler harf evrimini köklülük ve köksüzlük aşamasından sağcılık-solculuk cenahlarına uzatıp götürürler. Bahçede konuşmalara kulak misafiri olan öğrencileri de betimler Güngör. Tartışmayı günler sonra devam ettiren profesörler hangimiz daha ilerici hangimiz daha gerici şu talebelere sorup öğrenelim derler. Yoldan çevirdikleri mühendislik, sosyoloji ve edebiyat öğrencilerine “Bilimin ışığına sağcı mı inanır, solcu mu? diye sorarlar. “Mühendis olan; ne sağcı ne solcu, bilim adamı inanır. Sosyolog; bilim ışık mıdır? Edebiyatçı; Sanat adamı inanır” der.

“Güray Süngü / Dilim Dudağım Yara” adlı öyküsünde Dimitri, Kitano ve Mustafa Efendi karakterlerini işler. Dimitri de Kitano da Mustafa da yaşlı kimselerdir. Birbirinden bağımsız ve uzaktadırlar bu karakterler. Üçü de okula giderler. Dimitri ve Kitano sınıftaki çocuklara öğretmenleri olarak selam verirler ve derse başlarlar. Mustafa efendi ise sınıfa girer diğer yaşlılar gibi ve sınıftaki çocuğun onlara selam vermesiyle derse başlarlar. Dimitri ve Kitano muallimdir. Lakin Mustafa efendi hatmettiği onca kitaba rağmen bir sabah uyandığında cahil oluverir.    


HAYAL BİLGİSİ 18. SAYISINDA

Posted in

Bir mevsim sonra, sonbaharda, insanlık sınavların en zorunu verirken; şiir ile, öykü ile, hayaller ve umutlarla yeniden Hayal Bilgisi!
Hayal Bilgisi 18. sayıdan itibaren Metamorfoz Yayıncılık bünyesinde yayınını sürdürecek. Teşekkürler Ünsal Ünlü.
Kapak tasarım ve dizgi sürecinde dergiyi sahiplenen ve ileriye taşıyan Yunus Ünsal'a çok borçluyuz!
Yeni sayıda edebiyathaberleri.com'dan derlediğimiz Edebiyat Haberleri ile içerik oldukça zenginleşti.
Arif Onur Solak ve Cihat Şit eserleri değerlendirme sürecinde büyük pay sahibi oldular, editör olarak görev aldılar.
Eyyüp AltunIdil PisginOzlem Ozyurt ve Ahmet Can Altıok ile söyleşi yaptık.
MEVZUBAHİS sayfalarında Türkiye'nin İyilik Atlası'nı çıkardık.
MEVZUBAHİS'e görüşleri ile konuk olan isimler:
18. sayıda eserleriyle yer alan isimler:
18. sayıda arka sayfa şiiri Arif Onur Solak'a ait!
Yeni sayıda tanıtılan Vanlı yazar Ömer Faruk ArlıOkur Kitaplığı'ndan çıkan Adem Turan'ın Hayâl Defteri ve Koton Kitap Yayıncılık'tan çıkan Will Wiles'e ait Sakın Yere Bir Şey Dökme adlı kitaplar yeni sayıda incelenen eserler...
Yeni sayının tanıtım metnini tamamına şuradan ulaşılabilir:http://www.edebiyathaberleri.com/…/hayal-bilgisi-edebiyat-d…
Mail: ayse-cihat@hotmail.com
Tel: 05056351554
Ayşe & Cihat
NOT 1: Tanıtım metni ve kapak görselini internet sitelerinizde, bloglarınızda, editörü/köşe yazarı olduğunuz gazete/dergilerde vb. ortamlarda yayınlarsanız dergiyi omuzlayan herkese destek olursunuz.
NOT 2: Yeni sayıda, sayfa sınırı nedeniyle yer veremediğimiz çok iyi eserler oldu. 19. sayıda değerlendireceğiz.

Ben Senin Kahrını Çekemem Gönül

Posted in ,